KULÜP

1959 öncesi Türkiye Şampiyonluklarımız FBTV’de detaylarıyla anlatıldı  

16 Haziran 2021 Çarşamba 10:16

Fenerbahçe Futbol A Takımının, 1959 öncesi Türkiye Şampiyonluklarına dair Fenerbahçe Televizyonu’nda bilgilendirici özel bir yayın yapıldı.

Kulübümüzün 1959 öncesi Türkiye Şampiyonlukları ile ilgili yaptığı çalışmalardan sorumlu kurumsal iletişim uzmanımız Çağrı Çobanoğlu, FBTV sunucularından Emirhan Erdoğan’ın konuğu oldu.

Çağrı Çobanoğlu, Fenerbahçe Futbol Takımı’nın 1959 öncesi kazandığı 9 şampiyonluğun öyküsünü tek tek anlatırken, Kulübümüzün bu şampiyonluklara dair başvurusunun haklılığını ve başvurumuza karşı çıkanların bahanelerinin anlamsızlığını örnekleriyle gösterdi.

Kulübümüzün Kurumsal İletişim Uzmanı Çağrı Çobanoğlu şu açıklamaları yaptı:

“Fenerbahçe’nin bu konudaki haklılığı ortada. Gerek yöneticilerimiz olsun gerekse de resmi sitemizden yaptığımız açıklamalar, ortaya koyduğumuz belgeler olsun Fenerbahçe’nin talebinde herhangi bir tartışma olmadığını gösteriyor. Bugün de biraz daha detaylı bir şekilde anlatacağız. Aynı zamanda bu şampiyonluklarımızın öykülerinden bahsedeceğiz. O şampiyonluklar nasıl mücadelelerle, nasıl emeklerle kazanılmış, o dönem bu şampiyonluklara ne kadar önem verilmiş, bunu gösteren noktalara vurgu yapacağız.

1933 TÜRKİYE FUTBOL BİRİNCİLİĞİ ŞAMPİYONLUĞU

Türkiye Futbol Birinciliğinin bir diğer adı da Türkiye Futbol Şampiyonası’dır. Bu şampiyonaya katılmak için önce kendi şehir liginizde şampiyon olmanız gerekiyor ki bu şampiyonaya katılabilesiniz. Fenerbahçe de İstanbul Ligi Şampiyonu olarak katılıyor. Yani İstanbul Ligi’nde şampiyonluk zaten buna katılım için ön şart! Hani Türkiye Futbol Birinciliğinde oynanmış maçlara bakıyorlar bazı arkadaşlar ve diyorlar ki ‘Galatasaray ve Beşiktaş’la oynamadan şampiyon olmuş’. Hayır, Galatasaray ve Beşiktaş’la da oynandı ve onların olduğu ligde şampiyon olarak buraya katılıyor. 1933’ten örnek verirsek İstanbul Ligi’ndeki maçlarımızda Galatasaray’ı 5-1 ve 2-0 yeniyoruz; Beşiktaş’ı da 2-1 yeniyoruz diğer maçımız da 0-0 bitiyor ve diğer İstanbul takımlarının da olduğu ligde şampiyon olarak 1933 Türkiye Futbol Birinciliği’ne katılım sağlıyoruz. Buradaki ilk rakibimiz Adapazarı İdmanyurdu oluyor ve 12-0 gibi çok net bir skorla kazanıyoruz bu maçı, ardından rakibimiz Bursa Sanatkaran takımı oluyor. Ancak maça çıkmadıkları için Fenerbahçe bu turu da hükmen geçiyor. Burada şunu söyleyelim; neden Adapazarı, Bursa takımlarıyla başlıyor? Çünkü o dönemler ulaşım ciddi anlamda sıkıntı olduğu için bugün bile takımların deplasmana gitmesi gelmesi, yorgunluk oldu diye anlatılıyor; hatta şu anda devam eden Avrupa Şampiyonası’nda bile oradan oraya gidecek takımlar için ‘dezavantaj’ deniyor. 2021 yılında bu konuşuluyor. 1930’larda o dönemde sürekli bir ligin yani bugünkü Süper Lig’in yapılması zaten zor; kaldı ki o yıllarda da ona benzer Milli Küme var ama oraya sonra geleceğiz. 1933 şampiyonluğunu anlatmaya devam edelim. Fenerbahçe önce Marmara bölgesindeki takımlarla yani o kentlerin şampiyonu olmuş, Adapazarı’nda, Bursa’da şampiyon olmuş takımlarla eşleşiyor. Bu şekilde Marmara bölgesindeki kısmı bitiriyor. Ondan sonra Ankara şampiyonu Gençlerbirliği ile karşılaşıyor. Bu arada Gençlerbirliği de kendi kentine yakın takımları eleyerek bu noktaya kadar geliyor. Fenerbahçe, Gençlerbirliği maçını 4-1 kazanıyor. Ardından yarı final denilen aşamaya yükseliyor. Burada da rakip Trabzon İdman Ocağı oluyor. Trabzon İdman Ocağı da Trabzonspor’un kurucu takımlarından biridir. Hani bir de ‘tüm Türkiye’ye yayılmış değil’ diyor bazı arkadaşlar ama katılan takım sayısı 18, 18 farklı şehrin takımı katılıyor. Bu şekilde Trabzon İdman Ocağı, Trabzon’un şampiyonu olarak geliyor. Fenerbahçe, o maçı da 3-0 kazanarak finale yükseliyor.

ATATÜRK’ÜN NUTKUNDAN SONRA HALK FİNALİ İZLEMEYE GİTTİ

Takımlar kendi liglerinde şampiyon olduktan sonra bölgesel olarak eleme başlıyor. Yani Karadeniz bölgesindeki takımlar birbirine yakın başlıyorlar. Bölgesel karşılaşmalar bittikten sonra maçlar genelde Ankara’da bazen İstanbul’da da oluyor, tek bir yerde yapılıyor. Trabzon İdman Ocağı’nı 3-0 yenen Fenerbahçe, finalde İzmirspor’un rakibi oluyor. İzmirspor ile oynanan final zaten çok ilginç hikayeler barındıran, ilginç anekdotlar barındıran bir maç oluyor. Onu da şöyle anlatayım: bu maç 29 Ekim’de oynanıyor, yıl kaç demiştik, 1933. Yani Cumhuriyetimizin kuruluşunun 10.yıl dönümüzde yapılıyor bu maç. Düşünün ki o kadar önemli bir günde yapılıyor ve 10. yıl ayrı bir şekilde kutlanmıştır. Bu aynı zamanda devletin verdiği önemi de gösteren bir şey. Maçı oynatacağı çok tarih var üstelik.. Cumhuriyetin 10. Yılında Türkiye Şampiyonu belli olsun, sembolik bir önemi de olsun diye, anlamı da olsun diye yapılan bir şey. Mesela Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’u da aynı gün bildiğiniz üzere.. Zaten Atatürk’ün Nutuk’unu dinleyenlerden, Nutuk sona erdikten sonra buradaki kitleden bir kısmı maça gidip maçı izlemeye başlıyor.
 
Maça gelecek olursak Fenerbahçe normalde favori ancak maçın 20.dakikasında Esat Fenerbahçeli Esat Kaner, bir geri pas veriyor kalecimize, kalecimiz Hüsamettin Böke de kaleden açıldığı için top ağlarla buluşuyor ve Fenerbahçe kendi kalesine attığı gol yüzünden 1-0 mağlup duruma düşüyor. İlk yarı da 1-0 sona eriyor. İkinci yarı başlıyor, Fenerbahçe ataklarını sıklaştırıyor ve bunun sonucunda da maçın bitimine 20 dakika kala yani 70.dakika civarında Fenerbahçe bir penaltı atışı kazanıyor. Ancak İzmirsporlular penaltıya çok büyük itiraz ediyor. Hatta içlerinden bir oyuncu topun üzerine oturuyor, penaltıyı attırmamak için. Tartışmalar büyüdükçe büyüyor. Bu sırada seyirciler müdahil oluyor, sahaya giriyorlar. Bir şiddet olayı yaşanmıyor ama seyirciler de sahaya giriyor. Tabii o zamanlar ışıklandırma da yok. Bir süre sonra hava kararmaya da başlıyor ve maç orada yarıda kalıyor.

MAÇ YARIDA KALINCA TBMM BAŞKANI KAZIM ÖZALP DEVREYE GİRDİ

Bu noktadan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Kazım Özalp devreye giriyor. Yine organizasyonun büyüklüğünü gösteren bir şey, direkt TBMM Başkanı devreye giriyor ve İzmirsporlu ve Fenerbahçeli yöneticileri bir araya getiriyor ve orada bir karar alınması gerekiyor: maçın en baştan başlamasına karar veriliyor. Nerede oynanacağı konusunda da bu sefer İstanbul ya da İzmir olsun deniyor ve kura ile İzmir çıkıyor. Bundan sonraki süreçte de artık maçın oynanacağı tarih 10 Kasım oluyor. Bu süreçte İzmir basınında İzmirspor’u motive edici, yüreklendirici yayınlar yapılıyor. Bir de maç başa baştı, Fenerbahçe’nin penaltıyı gole çevirmesi halinde 1-1 olacaktı. Başa baş geçen bir maç olduğu için şimdi de kendi sahalarında oynayacaklarından dolayı İzmir medyasında maça yönelik İzmirspor lehine motive edici ciddi yayınlar yapılıyor.

FİNALE YABANCI HAKEM GETİRİLİYOR

Buradaki bir önemli nokta da maçta hakem, penaltı tartışması olduğu için maça Avusturya’dan hakem getirtiliyor. Yani bu ‘öylesine bir turnuvaydı’ diyenler var ya… Cumhuriyetin 10. yılında oynanmış finali, hakem Avusturya’dan getiriliyor ve TBMM Başkanı da müdahil oluyor. Maça geçecek olursak da Fenerbahçe maça çok iyi başlıyor, ilk yarıyı 2-0 önde kapatıyor ama ikinci yarı gol sağanağı artarak devam ediyor ve Fenerbahçe 6 gol daha atıyor. Maçı da 8-0 gibi çok net ve her türlü tartışmayı bitiren bir skorla kazanmış oluyor. Bu maçla ilgili bir başka anekdot da Zeki Rıza Sporel’in ilk ve son Türkiye Şampiyonluğu budur. Zeki Rıza Sporel hem Fenerbahçe’nin hem de milli takımın efsanesidir. Tabii futbolun ilk dönemlerinden bir oyuncu olduğu için Türkiye Şampiyonası da 1923’ten sonra organize edilen turnuvalar oldukları için Zeki Rıza Sporel’in çok fazla burada yarışmışlığı, oynamışlığı yok. Sporel, 1933’te şampiyonluk kazanıyor ve Fenerbahçe’nin müracaatı bu kişinin şampiyonluğunun Süper Lig’e dahil edilmesi ve bu kişi de yabana atılacak bir kişi değil. Milli takımın ilk resmi maçında ilk iki golünü atmış kişidir. Dünyada da yeri var. Zeki Rıza Sporel ile ilgili şöyle bir bilgi de vermek istiyorum ve kendisinin de forma giydiği 1933 şampiyonluğunu da böylece kapatalım: Letonya ile tarihimizde 7 kere oynamışız, hatta geçtiğimiz günlerde de oynamıştık. Sadece 1 galibiyetimiz var o galibiyette 1924 yılında Sporel’in hat-trick yaptığı ve 3-1 kazandığımız maç.

1935 TÜRKİYE FUTBOL BİRİNCİLİĞİ ŞAMPİYONLUĞU

1933 ve 1935 kupaları da benzer modellerde. Üzerinde de ‘1932-33 Türkiye Birincisi Fenerbahçe Kulübü’ne verilmiştir’, diğerinde de ‘1934-35 sezonu Türkiye Birincisi Fenerbahçe Kulübü’ne verilmiştir’ yazıyor. Bir noktada şunu söylemeliyim: 1934-35 sezonu denmesinin sebebi zaten İstanbul Ligi’ne atıftır. Yani oradan başladığını söylüyor. Çünkü Türkiye Futbol Birinciliğindeki kısmı, 1935 şampiyonluğu için konuşuyorum 1935 içinde bitiyor. Ama öncesini de saydığı için 1934-35 sezonu diye yazmışlar. Buna da Fenerbahçe, İstanbul Şampiyonu olarak, İstanbul Ligi Şampiyonu olarak katılıyor. Zaten öyle olması lazım, sadece şampiyon olursan katılabiliyorsun. Nispeten diğer şampiyonluklara bakınca daha rahat maçlarla kazanmış gözüküyor Fenerbahçe ama İstanbul Ligi’ndeki kısmı zorlu oluyor. İstanbul Ligi’ndeki durum şu; lig bittiğinde Fenerbahçe ve Galatasaray, aynı puanda. Dönemin kuralları gereği averaj hesabı yok. Aynı puanda ligin zirvesinde olan iki takım olunca ‘aralarında tekrar bir maç yapılsın’ deniyor. Bunun üzerine Fenerbahçe ve Galatasaray tekrar oynuyor. Bu maç da 0-0 berabere bitiyor, hatta 30 dakikalık uzatmaya gidiyor ama yine 0-0 eşitlik bozulmuyor. Ve şampiyonu belirlemek için ikinci bir maç yapılmasına karar veriliyor.  İkinci maçın da 90 dakikası 0-0 bitiyor ancak uzatma dakikalarında yani 15 dakikalık ilk uzatma bölümünde Niyazi Sel’in attığı golle Fenerbahçe, maçı 1-0 kazanarak İstanbul Şampiyonu oluyor ve Türkiye Futbol Şampiyonası’na gidiyor. Türkiye Şampiyonası’nda diğer kentlerden gelen takımlarla oynadığı maçların sonuçlarını da paylaşalım: Fenerbahçe Çanakkale Türkgücü’nü 8-0, Balıkesir İdmanyurdu’nu 5-1, Adana Torosspor’u 9-0 yeniyor. Finalde de İzmir şampiyonu Altınordu ile oynuyor ve orada da 3-1’lik bir galibiyetle adını ikinci kez Türkiye Şampiyonu olarak yazdırıyor.

22 FARKLI TAKIMLA 22 FARKLI ŞEHİR TEMSİL EDİLİYOR

Bu şampiyonaya katılan takımlardan kapsamını söylemek için; yine 22 takım var, bu 22 şehir demektir. Hani deniyor ya ‘Üç beş maçla kazanılmış şampiyonluklar’ diye. Daha öncesine bakmadıkları için yani İstanbul Ligi’nden buraya bakmadıkları için bazı kişilere az geliyor ama Fenerbahçe bu şampiyonluğu kazanmak için 18 maç yapmış. 18 maç o dönemler için çok yüksek bir sayı. Avrupa’da o dönemin şampiyonu olan çoğu takımın maç sayısı çok daha az. İtalya’da zaten çok az, iki maçla şampiyon olanlar var ve o iki maçla şampiyon olan takım Genoa, çoğu şampiyonluğu hatta tamamı neredeyse amatör dönemden ve bir kere daha şampiyon olursa yıldız takacak. Genoa’nın 9 şampiyonluğu var.  
 
1935 şampiyonluğuna katılan başka takımları da bir sayalım: Diyarbakır’dan da takım var Diyarbakır Yıldız Takımı, Konya İdman Yurdu, Uşak’tan takım var, Denizli’den Çivril var, Afyonspor, Isparta, Gençlerbirliği, Trabzon’dan takım var, Zonguldak’tan, Samsun’dan, Giresun’dan…  bu şekilde 22 farklı takımın katıldığı bir şampiyona.

1937 MİLLİ KÜME ŞAMPİYONLUĞU

Milli Küme’nin adı üzerinde ‘Ulusal Lig’ demek. Biz de ulusal lig olan bir ligin ‘Ulusal Lig’ olduğunu anlatmaya çalışıyoruz gibi bir durum oluşuyor. Mesela halen küme düşmek denir. Türkiye Futbol Birinciliği’nin bir kısmı lig, sonra eleme usulüydü. Milli Küme eleme usulü de değil. Direkt deplasmanlı bir lig. Milli Küme’yi bir yandan tanıtacağım hem de o dönemki şampiyonluğu anlatmaya çalışacağım. Fenerbahçe İstanbul Liginde yine şampiyon olarak katılıyor ama Milli Küme’ye katılım için şampiyon olmasına da gerek yoktu. İstanbul Ligi’nde ilk 4 sırada, Ankara’da ilk 2, İzmir’de de ilk 2 sırada yer alan takımlar Milli Küme’ye katılabiliyor.

SÜPER LİG’İN İLK 8 SEZONUNUN 7’SİNDE SADECE 3 KENTİN TAKIMLARI VARDI

İstanbul, Ankara, İzmir deyince bizim şampiyonluklarımıza karşı çıkanlar 3 büyük kentin takımlarıyla oynanmış, diğer kentlere açılmamış diyorlar. Bugün Süper Lig de öyle başladı. İlk 8 sezonunun 7’sinde sadece İstanbul, Ankara, İzmir takımları vardı. Sadece bir sezonunda Adana Demirspor katıldı ancak onlar da o sene ligden düştükten sonra tekrar Adana’dan takım almadılar. 8 sezonun 7’sinde İstanbul Ankara ve İzmir takımları vardı. Milli Küme’de de bir sezon Eskişehir Demirspor oynadı. Onun sebebi de İstanbul, Ankara, İzmir takımları Milli Küme’de oynarken Anadolu takımları da kendi aralarında gruplar şampiyonası diye bir şampiyona düzenleniyor. Mevzuata göre o şampiyonayı 2 kere üst üste kazanan takım Milli Küme’ye katılma hakkı elde ediyor. Eskişehir Demirspor onu 2 kere üst üste kazandığı için bir sezon Milli Küme’de yarışabiliyor.
 
BEŞİKTAŞ’IN FEDERASYON KUPALARI DA 3-4 KENTİN TAKIMLARIYLA OYNANDI

Aynı şekilde Beşiktaş’ın sonradan yıldız hesabına katılan 2 şampiyonluğunda da (Federasyon Kupası) – 2 sezondur zaten o- birisinde sadece İstanbul, Ankara, İzmir takımları oynamıştır, önce eleme usulü başlar, sonra 2 farklı lig olarak ayrı ligler devam eder. Sonradan 2 ayrı ligin liderleri final oynar. O da eleme usulü başlayıp sonra lige, hatta 2 ayrı lige dönüp sonra tekrar bir finalle şampiyonu belirlenen bir organizasyon. Orada da 3 şehrin takımı var. Sadece onlarda da 1 sene Adana istisnası var. Yani üçüne de baktığınızda Milli Küme, Federasyon Kupası ve Süper Lig’in ilk başlangıç yıllarına baktığınızda ana olarak hep 3 kent, sadece aralarda birer sezon farklı bir kentten takımlar olmuş.

2. Lig de bu arada 1963-64 sezonunda kuruldu zaten Türkiye’de. Süper Lig 1959’da başladı. 2. Lig 1963-64’te kuruldu. 1963-64’e kadar, 2. Lig’den takım gelene kadar ligden düşen takımların yerine İstanbul, Ankara, İzmir ligleri bir nevi 2. Lig vazifesi görerek takım yükseltiyorlardı. Yine İstanbul, Ankara ve İzmir’den alınıyordu düşen takımın yerine. Böyle bir tablo vardı.

İstanbul, Ankara, İzmir 2. Lig vazifesi görüyor dediğim Süper Lig’in ilk yılları. Anadolu’yu genel anlamıyla o anlamda kapsayan bir şey değil. Futbolun en gelişmiş olduğu şehirlere göre organize etmişler. Tabii ulaşım imkanları da kısıtlı. Bununla ilgili bir durum.

1937 şampiyonluğu’na dönersek İstanbul Ligi o sene tek devreli oynanıyor ve 11 maç yapılıyor. Fenerbahçe 11’de 11 yapıyor. 47 gol atıyor ve sadece 1 gol yiyor. Çok formda bir takım olarak geliyor. Milli Küme’de de 14 maçta 10 galibiyet alıyor. 2 beraberlik, 2 mağlubiyeti var. Sezonun en kritik maçını Galatasaray’la oynuyor. Bu maçı da Esat Kaner ve Orhan Canpolat’ın golleriyle 2-1 yenerek şampiyonluğa ulaşıyor. Milli Küme’de o sene şöyle bir şey oluyor. İzmir Valisi, İzmir’in 2 takım gönderme hakkı olduğu için ayrı ayrı göndereceğimize birleşin çok güçlü olalım, o şekilde yarışalım direktifi veriyor. İzmir takımlarının karmasından oluşan Üçok ve Doğan takımları Milli Küme’ye katılıyor. Olabilir. Öyle bir karar verilmiş. Devlet, İzmir Valisi böyle bir tercihte bulunmuş. Takımlar kabul etmiş, federasyon kabul etmiş. Bunun örneği, Fuar Şehirleri Kupası vardır. UEFA Kupası’nın öncülüdür. Ona da 1958 yılında Londra takımları, yani Arsenal, Chelsea, Tottenham, Fulham, West Ham United gibi takımlar London XI diye bir takım olarak katılıyorlar. Barcelona finalde Londra takımları karmasını yenerek kupayı alıyor. Şimdi Fuar Şehirleri Kupası yoktur çünkü karma takım mı diyelim? Ligimizde de bazen bir takım düşüyor, altta kalan takımla isim değiştiriyor, o şekilde Süper Lig’de devam etsin diye yapılan şeyler bunlar.
İki şey çok net. Bu organizasyonlar Türkiye Şampiyonluğu için mi yapılmış? Bu organizasyonları kim yapmış; TFF mi yapmış? İkisinin cevabı da evet.

1940 MİLLİ KÜME ŞAMPİYONLUĞU

1940 Milli Küme Kupası, İngiltere’den gelen bir kupa. Arkasında zaten İngiltere’deki bir Yat Kulübü’nün ismi geçiyor. İlginç bir hikayesi var. Zaten bunu araştıran arkadaşlar da var; fenerbahcetarihi.org sitesi. Detaylarına burada girmeyelim şimdi çünkü konumuz farklı. Bir şekilde TFF’nin eline gelmiş. TFF de bunu o senenin şampiyonu kim olacaksa ona vermek üzere bu şekilde dizayn etmiş.

1940 Milli Küme’yi kazanırken Fenerbahçe’nin yaptığı maç sayısı 32. İstanbul Ligi’nde de yaptıklarıyla beraber 32 maç yapıyor ve bu şekilde kazanıyor. Bir iki sene önceye kadar Türkiye Ligi’nde 34 maçla şampiyon belli oluyordu. Bu maç sayıları Avrupa’daki örneklerine göre çok yüksek; Almanya olsun, İtalya olsun… Dönemin şartlarına göre çok yüksek. Milli Küme’deki takım sayısının İstanbul, Ankara, İzmir’le kısıtlı olduğunu, neden olduğunu anlattık. Ama bu deplasmanlı bir lig olduğu için bir İstanbul’da oynuyorsunuz, bir İzmir’de oynuyorsunuz, bir Ankara’da oynuyorsunuz. Doğal olarak fazla maç yapıyorsunuz. Tek maç değil yani devreli olduğu için. Fenerbahçe, 1940 Milli Küme’sine İstanbul Ligi’nde ilk 4 sırada yer alan takımlardan biri olduğu için katılıyor. Milli Küme’nin şartlarında ilk 4 sırada yer alması yeterli. Yine Galatasaray’la çekişiyor Fenerbahçe Milli Küme’de. Düğümü çözen maç da 3-2’lik Galatasaray galibiyeti oluyor. Fenerbahçe dördüncü kez Türkiye’nin en büyüğü olarak adını yazdırıyor. Burada sezon boyunca öne çıkan oyuncular Fikret Kırcan, Esat Kaner, Ömer Boncuk ve Melih Kotanca oluyor. İstanbul Ligi’nden sonraki kısımda, Milli Küme kısmında 14 maçta 49 gol atıyor Fenerbahçe. Bunların 25’ini Melih Kotanca atmış. Melih Kotanca’nın şöyle bir özelliği var; aynı zamanda atlet, koşucu. Türkiye’de ve Balkan ülkelerinde dereceleri de olan biri. O dönem bir sporcunun farklı dallarda spor yapması çok görülen bir örnek. Melih Kotanca’nın top tekniği çok yüksek değil. Enerjisi, gücü ve hızı çok yüksek. Bu sayede o sene Fenerbahçe daha çok ara toplarla, defansın arasına atılan ara paslarla oynayarak Melih Kotanca’nın attığı sprintlerle topu buluşturarak ve gole çevirerek sonuca bu şekilde gidiyor. Kotanca hücum hattında Fenerbahçe’ye büyük katkı sağlıyor 1940’taki şampiyonluğumuzda. Galatasaray’la çekiştik demiştik. O sene Galatasaray’ın moralini bozan bir maç var. Bizimle oynadıkları değil ama Türk futbol tarihinde büyük bir geri dönüş. Altay’la oynadıkları ve 65.dakikada Galatasaray, 4-0 öndeyken Altay’ın büyük bir geri dönüşe imza atıp 5-4 kazandığı bir maç var. Türk futbol tarihine geçen bir maç oluyor ve Galatasaray’ın puan kaybı Fenerbahçe’nin lehine oluyor. Bu da o dönemden verebileceğim bir anekdot.

1943 MİLLİ KÜME ŞAMPİYONLUĞU

Fenerbahçe İstanbul Ligi’nin ikincisi olarak Milli Küme’ye katılıyor. Milli Küme’de Galatasaray’la yine büyük bir çekişme yaşanıyor. Son haftalara girerken Fenerbahçemiz Galatasaray’ın 1 puan önünde ancak İzmir’de biz Göztepe’yle oynarken Galatasaray Altınordu’yla oynuyor. Fenerbahçe kaybediyor, Galatasaray kazanınca 1 puan öne geçiyor. İki takımda İzmir’de. Aynı akşam bir restoranda yemek veriliyor.

Galatasaray’la Fenerbahçe’nin kafileleri aynı restoranda yemek yiyor fakat masalar ayrı tabii. Bu sırada Galatasaray masasından Fenerbahçe’ye yönelik hafif sataşmalar, alaycı tezahüratlar yapılıyor. Bir gerginlik olmuyor. Fenerbahçeliler hırslanıyor ama orada bir şey yaşanmıyor. 1 hafta sonra Galatasaray’la maç var. Bu o maç için motive edici bir unsur oluyor. Kaptanımız ve kalecimiz Cihat Arman maç öncesi çok yüreklendirici, motive edici bir konuşma yapıyor soyunma odasında. Fenerbahçe o maça çıkıyor ve 3. dakikada Naci Bastoncu’nun attığı golle maçı 1-0 kazanıp puan olarak Galatasaray’ın önüne geçiyor. Fenerbahçe kalan maçlarda da bu avantajını kaybetmiyor ve 1943’ü Türkiye Şampiyonu yani Milli Küme şampiyonu olarak tamamlamış oluyor.

AYNI YIL İÇİNDE İKİ ŞAMPİYONUN OLDUĞU ÖRNEKLER BAŞKA ÜLKELERDE DE VAR

1944 Türkiye Futbol Birinciliği, altıncı Türkiye şampiyonluğu ve Türkiye Futbol Birinciliğindeki son şampiyonluğumuz oluyor. Bundan sonraki şampiyonluklar Milli Küme şampiyonlukları olacak. Bu konuda bazı insanların itirazları oluyor. Diyorlar ki hem Türkiye Futbol Birinciliği oynanmış hem Milli Küme oynanmış, hangisini sayacağız diyorlar. İkisini de sayacaksınız. İtalya’dan bir örnek vereyim. 1921-22 Serie A şampiyonluğunda 2 takım yazar. Biri Pro Vercelli diğeri Novese. Yani İtalya federasyonundan kopan bir grup bambaşka takımlarla ayrı bir lig düzenliyor. İkisi de ayrı bir şampiyon çıkarıyor. Sonra sorun çözülüyor, birleşiyorlar. İki şampiyonluğu da ayrı ayrı veriyorlar. Latin Amerika ülkelerinde buna benzer apertura-clausura / açılış-kapanış ligleri var. Çok yakın dönemler. Arjantin’deki bir takımın aynı yıl içinde hem açılış hem kapanış şampiyonluğunu görebiliyorsunuz. Sezon bitiyor, diğeri başlıyor. Tarih olarak baktığında 1995 açılış / 1995 kapanış, 1997 açılış, 1997 kapanış diyor.

Bir de şu var; o dönemler Avrupa’da temsil diye bir şey yok. Sen de Türkiye şampiyonu oldun, sen de. Hanginizi Avrupa’ya göndereceğiz diye tartışma yok. Öyle bir şey olsa bir şekilde ayrım yapabiliriz. Mesela Avrupa Şampiyonlar Ligi var, Milli Küme şampiyonunu göndermişler. O yüzden onu kabul edelim falan gibi bir mantık olabilir ama Şampiyonlar Ligi yok o dönem. Mesela bazen Beşiktaş’ın şampiyonluklarıyla kıyaslarken Beşiktaş’ın Avrupa’ya gitmesine atıf yaparlar. Fenerbahçe’nin bahsettiği şampiyonluklarda böyle kıyas yapacağınız bir kupa yok. Olsaydı muhtemelen gönderilecekti buradaki şampiyonlar. Tabloda aynı tarihli 2 şampiyonu göstermek bir sorun değil. Yıl olarak aynı ama maçlar aynı anda oynanmıyor. Her sene de çakışmamış. Çoğunlukla tek bir senede tek bir şampiyon var. Bunu diyenler şöyle dese samimi diyeceğiz; tek şampiyonun olduğu yıllara bakalım. Öyle de demiyorlar. Bütün hepsini yok sayalım. O yüzden çok ciddiye alınacak iddialar değil.

1944 TÜRKİYE FUTBOL BİRİNCİLİĞİ

1944 şampiyonluğuna geçelim. Fenerbahçe İstanbul şampiyonu. Türkiye Futbol Birinciliği’ne katılım için Milli Küme’den farklı olarak İstanbul Ligi’nde şampiyon olmanız gerekiyor diye söylemiştik. İstanbul şampiyonu olarak katılım gösteriyor. Futbol Birinciliği’nde de bir format değişikliğine gidiyorlar. Ankara, İzmir, İstanbul Ligi şampiyonları direkt katılıyor. Anadolu takımlarının şampiyonları da kendi aralarında eleme usulü karşılaşarak onların da birincisi ayrı olarak katılıyor ve tek devreli bir lig yapılıyor. Mesela Ankara’dan Harbiye katılmış 1944 Türkiye Şampiyonası’na. İzmir’den Göztepe, İstanbul’dan Fenerbahçe, Anadolu’dan da Mersin İdman Yurdu. Bu sefer tek devreli bir ligle oynanıyor. Maçlar tek bir kentte oynanıyor ve Fenerbahçe 3 takımla da karşılaşıyor. 3’te 3 yapıyor ve bu tek devreli ligin şampiyonu oluyor. Mesela geçenlerde sosyal medyada gördüm. Birisi bu ligi paylaşmış. 4 tane takım var bu nasıl Türkiye Şampiyonluğu diyor. O 4 takıma düşene kadar bir sürü eleme aşamasından geçti o takımlar. Mersin hem kendi şehrinde şampiyon oldu hem de Anadolu takımlarını yendi. Fenerbahçe zaten İstanbul Ligi’nde Galatasaray, Beşiktaş gibi takımları geride bırakarak geldi. Ankara’da Harbiye, Gençlerbirliği’ni, Ankaragücü’nü geride bıraktı. Göztepe İzmir’in şampiyonu olup Türkiye Futbol Birinciliği’ne katıldı. Sen sadece o tabloyu alıp 4 takım katılmış dersen olmaz. 4 takım kalana kadar geçen eleme noktasına da bakacaksın.

SÜPER LİG’İN ADI DA ÇOK DEĞİŞTİ

1945 Milli Küme’nin detaylarına girmeden önce bir de bizim aleyhimize getirilen, şampiyonluklarımızı istemeyenlerin altı boş tezlerine de cevap verelim. Diyorlar ki “Milli kümenin adı zaman zaman değişti. Maarif Mükafatı oldu. Milli Eğitim Kupası oldu” Bunların isim değişikliğini itibarsızlaştırma olarak görüyorlar. Bugünkü Süper Lig’in adı da çok değişti. Hep Süper Lig değildi. Diğer branşlarda da liglerin isimleri sponsorlara göre değişiyor. Burada Milli Eğitim Kupası denmesinin sebebi Milli Eğitim Bakanlığı’nın himayesinde gerçekleştirilmesi. Eğitim her zaman önemli de Cumhuriyetin ilk yılları denilebilecek o yıllarda eğitimin çok daha büyük önemi var. Bu kupaya Milli Eğitimin adını vermek onun itibarını yükseltir. Bazıları buna sayılmasın diyor. Ne alaka ise.

1945 MİLLİ KÜME ŞAMPİYONLUĞU

Şampiyonluğun öyküsüne geçelim…Fenerbahçe bu sefer Beşiktaş ile çekişme yaşıyor. Ligde şampiyon oluyoruz ama Beşiktaş’la oynadığımız iki maçın birinde berabere kalıyoruz, diğerinden mağlup ayrılıyoruz. Yakın zamana baktığımızda genelde derbi kazanıp şampiyon olmadığımız yıllar çoktur ama burada da birebir rakibimiz olan Beşiktaş’ı yenemeyip şampiyon biz oluyoruz. Maçlarda çok gollü geçiyor. Kadıköy’deki maç 3-3 berabere bitiyor. Şeref Stadı’nda da 4-3 mağlup oluyoruz. Kadıköy’deki maçın büyük bir hasılat bırakması açından önemi de var. 19 bin 800 biletli seyirci maça gidiyor. Stadın kapıları kırılıyor, seyircilerin bir kısmı da taç çizgilerine kadar geliyor. Çok büyük bir izdiham oluyor. Sonuçta ipi Fenerbahçe göğüslüyor. Ankara Demirspor, Karşıyaka, Altınordu, Uçaksavar gibi takımlarda Milli Küme’de mücadele eden Ankara’dan, İzmir’den takımlar olarak önümüze çıkıyor. 1945 Milli Küme şampiyonluğumuz direkt rakibimizi yenmeden şampiyon olduğumuz sezon olarak tarihteki yerini alıyor. Bu ligin önemi bu. Bugünkü ligde de bazen şampiyonluktaki rakibinizi yenmeden şampiyon olursunuz. Tam bir lig olduğunu gösteren detaylardan biri. Beşiktaş diğer takımlara takılınca Fenerbahçe şampiyon oluyor.

1946 MİLLİ KÜME ŞAMPİYONLUĞU (4 SENE ÜST ÜSTE ŞAMPİYONLUK)

4 sene üst üste Türkiye şampiyonu olduğumuz bir dönem. Yine Beşiktaş ile çekişiyoruz. Düğümü çözecek maç da Beşiktaş’la oluyor. Ligin bitimine 4 hafta kala Fenerbahçe, Beşiktaş’la karşılaşıyor. Beraberlikte Fenerbahçe liderliğini sürdürüyor. Beşiktaş efsanesi Baba Hakkı’nın da maçtan önce ‘Fenerbahçe’yi yeneceğiz’ şeklinde iddialı açıklamaları var. Fenerbahçe bu maçta çok güçlü bir oyun sergiliyor. Fenerbahçe maçın başlarında, 10. dakikada 10 kişi kalıyor. Birkaç dakika sonra da gol yiyor. 10 kişisiniz ve 1-0 geridesiniz. 80 dakikalık da bir süre var. Melih Kotanca beraberliği getiren golü atıyor. Sonra Beşiktaş bir hata yapıp, kendi kalesine gol atıyor. 2-1 yenik duruma düşüyorlar. Son golü de Müzdat Yetkiner, iki tane Müjdat Yetkiner var. Daha eski olan z ile yazılıyor yani Müzdat Yetkiner’in son dakikalarda attığı golle Fenerbahçe maçı 3-1 alıyor. Puan olarak zaten avantajı vardı, bu galibiyetten sonra iyice rahatlıyor. Sonuna kadar gidip, şampiyon oluyor. Fenerbahçe tek mağlubiyet alıyor. Milli Küme’deki diğer bütün maçlarını kazanıyor. Son maçta yine Beşiktaş’la karşılaşıyor ama şampiyonluğu garantileyip de çıktığı için rehavetten dolayı bu maçtan mağlubiyetle ayrılıyor. Şampiyon zaten olmuştu. Ekrana gelen gazete kupürlerinde de şampiyonluğu sigortaladı diye bir ifade var. Dönemin gazeteleri Fenerbahçe’nin bu geri dönüşüne çok övgüler yağdırıyor, büyük yankı buluyor. Fenerbahçe’nin 8. Kez Türkiye Şampiyonluğu olarak tarihe geçiyor.

1950 MİLLİ KÜME ŞAMPİYONLUĞU

Şampiyonlukları anlatırken, bazılarını daha uzun bazılarını daha kısa anlatıyoruz. Çünkü bazı şampiyonlukların öyküleri daha unutulmaz oluyor, daha farklı şeyler yaşanmış oluyor. Halen 103 gollü 1988-89 şampiyonluğunun birçok kişinin gönlündeki yeri farklıdır. 2010-11 şampiyonluğumuzun değeri farklıdır. 96’daki şampiyonluğumuz yine çok özeldir. Bazı şampiyonlukların hikayeleri daha unutulmazdır, 1950’deki şampiyonluk da bunların başında gelenlerden biridir. Fenerbahçe 1950 Milli Küme Şampiyonluğu’nda Galatasaray ile yarış halinde. Son maçını İzmir’de Altay ile oynayacak. Galatasaray’ın maçları bitmiş, Fenerbahçe’nin maçı bekleniyor. O dönemler ilginç bir averaj hesabı var. Attığınız gol, yediğiniz gole bölünüyor. Bu maç öncesinde Galatasaray averajda üstün. Fenerbahçe’nin Altay’ı yenmesi şampiyonluk için yetmiyor, 4-0’lık galibiyet Fenerbahçe’yi şampiyon yapıyor. Altay 1 gol atarsa Fenerbahçe’nin şampiyon olabilmesi için 8-1’lik galibiyet alması lazım. 2 gol atsa Altay, Fenerbahçe'nin 12 gol atması lazım. Böyle bir durumda maç başlıyor. Fenerbahçe ilk yarıyı 1-0 önde kapatıyor. Çok iç açıcı bir durum değil, 3 gol daha atması lazım. Bu arada tribünlerde Galatasaray taraftarı da var. İkinci yarının başlarında Fenerbahçe iki gol atarak skoru 3-0’a getiriyor ve şampiyonluk ümidi artıyor. Bu sıralarda top tribünlere gidiyor, dakikalarca gelmiyor. Yedek top geliyor. O top da tribünlere gidince dakikalarca gelmiyor. Fenerbahçe 4.golü atmasın diye vakit geçirmeye yönelik çok fazla şeyler oluyor. O sırada zaman zaman Altay da çok tehlikeli pozisyonlar buluyor. Bu maçın öyküsünü Kongre üyemiz ve bu maçı canlı olarak statta izlemiş olan Kongre Üyemiz Talat Sarıdaş’dan dinlemiştim. Altay’ın da bir pozisyonu oluyor. Altaylı Edvin Clarke frikik kullanıyor. Altay bu dakikalarda bu gol atsa maçın sonlarına gelindiği için ve Fenerbahçe’nin 8 gole ulaşması gerektiği için bu iş bitecek. Çok sert ve köşeye giden topu herkesin gol oldu diye düşündüğü anda Cihat Arman çok iyi bir uçuşla kurtarıyor. Bu kurtarış maçın dönüm noktası oluyor. Bu sayede Fenerbahçe maça tutunmaya devam ediyor. Son dakikalarda yine Samim Var ceza sahasında karşı karşıya bir pozisyon buluyor ve kaleci topu çelmeyi başarıyor. Bu anda Fenerbahçeli futbolcular yerlere kapaklanıp, dövünüyorlar. Halit Deringör’ün de bu anları anlattığı bir ses kaydı vardır. Ancak son saniyelerde Fenerbahçe ataklarını sürdürürken bir korner daha kazanıyor. Son korner. Hatta Real Madrid’in Atletico Madrid’e karşı Ramos’un attığı bir gol vardır. Ona benzer bir durum. Az önce golü kaçıran Samim Var yine bizim oyuncumuz Donanma Kamil ile birlikte yükseliyorlar. Hatta golü kimin attığı tartışması oluyor ama Samim Var’ın attığı sonra netleşiyor. Samim Var’ın kafa golüyle şampiyonluk geliyor, maçtan sonra olaylar oluyor. Fenerbahçe’nin otobüsü taşlanıyor. Camları kırılıyor. Halit Deringör kulağından yaralanıyor. ‘Maçlar gazozuna oynanıyordu, önemi yoktu’ gibi değil. Sinir, stres yaşatan olaylar oluyor. Lefter Küçükandonyadis bu maçta gol atmıyor ama o sene 14 golle Milli Küme’nin gol kralı oluyor. Efsanemiz Lefter’in de 1959 öncesi kazandığı şampiyonluk bu şampiyonluktur. O ara bir dönemde olduğu için daha sonraki şampiyonlukları 59 sonrasıdır. 1959 öncesi Lefter’in Milli Küme şampiyonluğu 1950’deki şampiyonluktur.

DİĞER ÜLKE FEDERASYONLARI KENDİ DÜZENLEMEDİKLERİ ORGANİZASYONLARA BİLE SAHİP ÇIKIYOR

Fenerbahçe’nin bu konudaki haklılığı ortada. Dünya’daki diğer futbol federasyonlarına bakıldığında genellikle onlar tarihlerini daha geriye götürme çabasındalar. Direkt kendilerinin organize etmediği ya da kendilerinden ayrılarak kurulan bir federasyonun oynattığı bir şampiyonluğa bile tarihimiz diye sahip çıkarken bizim futbol federasyonumuzun da kendi tarihine sahip çıkmasını herkes gibi bizde bekliyoruz. Bu işin doğalı bu. Bir de şu var. Bunlar oynanmış, kazanılmış şampiyonluklar. O dönemki insanlar emek vermiş. Şampiyon olarak da kupaların üzerine isimler yazılmış yani Milli Küme Birincisi’ne verilmiştir diye. Resmi bu. Bazen insanlar resmi değil falan gibi şeyler söylüyorlar, resmi olmasa herhangi bir tartışma olmazdı. Bunların hepsi resmi, mevzuatlara göre oynatılmış ve düzenlenmiş şampiyonalar. Bunların kabul edilmemesi diye bir şeyin söz konusu olmaması lazım. Biz de Türkiye Futbol Federasyonu’nun vereceği kararı merakla bekliyoruz. Bir de Müze Müdürümüz Alp Bacıoğlu’na teşekkür edeyim. Bu konularda bize bilgilerini aktaran biri. Fenerbahcetarihi.org sitesi var. Fenerbahçe tarihi üzerine çalışma yapıyorlar. 59 öncesi şampiyonluklarımızla ilgili çok güzel paylaşımları oluyor. Resmi belgelere ulaşıp, onları paylaşıyorlar. Onların da katkıları büyük.   
 
 


Basın Fotoğrafları