KULÜP

Başkanımız Ali Koç’tan açıklamalar

12 Ağustos 2020 Çarşamba 20:29

Başkanımız Ali Koç, Kulüpler Birliği toplantısının ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.

Başkanımız Ali Koç, ilk olarak Trabzonspor Başkanı Ahmet Ağaoğlu’na basında çıkan bazı haberlerle ilgili yaptığı açıklama için teşekkür etti. Başkanımız, “Ahmet başkan söyleyeceğini söyledi. Ben Ahmet Başkana teşekkür etmek istiyorum. Çünkü kendisi bizzat arayıp hiçbir mecburiyeti yokken ‘böyle bir haber var, benden kaynaklanan bir şey değil, ben bu haberi a’sını bile söylemedim’ dedi. Hatta esprili şekilde rakamları da paylaştı. Bazen bu gibi yalan haberler yakınlaşma açısından da fırsat yaratabilir. Biz nasıl sahada rekabet ediyorsak tüm takımlar saha dışında da transferle de rekabet edebilir. Bu ne ilk ne son. Her zaman olabiliyor. Nasıl özel sektörde şirketler birbiriyle rekabet edebiliyorsa insan kaynağında da bir profesörü, bir müdürü çekmek için rekabet edebilir. Ahmet başkana tekrar teşekkür ediyorum. Hiçbir mecburiyeti yokken aradı, düzeltti, ‘Böyle bir şey kesinlikle söz konusu değildir.’ dedi. Onun için teşekkür ederiz” dedi.
 
Başkanımız açıklamalarına şöyle devam etti:
 
“Başkanın da dediği gibi bizim Kulüpler Birliği olarak bir tane başkanımız var. Kendisi bugün toplantıda açıklamalarını yaptı. Ben genel bir değerlendirme yapmak istiyorum. Kulüpler Birliği olarak son dönemde sık sık toplanıyoruz. Hassas konular olsun, yapısal konular olsun, futbolun geleceğini ilgilendiren konular olsun mesela rezerv lig gibi istişare ediyoruz. Zaman zaman hepimiz aynı noktada bulunuyoruz, zaman zaman farklı görüşler olsa da asgari müşterekte bulunabiliyoruz, zaman zaman da apayrı görüşler olabiliyor. Ben bunu son derece sağlıklı buluyorum. Harcama limitleri ne olur ne olmaz zaman gösterecek ama önemli olan bizler bir araya gelip bunları medeni insanlar gibi tartışabilmemiz. Akıl akıldan üstündür, önerileri, fikirleri masaya yatırmamızı ben sağlıklı bir süreç olarak görüyorum. Harcama limitlerine gelince ne olacağını zaman gösterecektir.
 
BİR ŞEYİN KIBLESİ OLMAK İYİ BİR ŞEY DE BU KADAR KÖTÜ DURUMDA OLAN TÜRK FUTBOLUNUN KIBLESİ OLMAK HERHALDE ÇOK ÖVÜNÜLECEK BİR ŞEY DEĞİLDİR
 
Bu platform kulüpleri ortak ilgilendiren konuların konuşulduğu yer. Dün konuşulan konular, Mert Hakan vesaire özel konular. İki kulüp arasındaki konular. Öncelikle Türk futbolunun kıblesi olmak… Bir şeyin kıblesi olmak iyi bir şey de bu kadar kötü durumda olan Türk futbolunun kıblesi olmak herhalde çok övünülecek bir şey değildir. Hepimiz her anlamda, finansal açıdan tutun, gençleri oynatmaktan tutun, Avrupa’yla rekabetten tutun her anlamda belki de en gerilediğimiz dönemi yaşıyoruz. İnşallah elbirliğiyle bu şeyden çıkacağız. Şimdi şu an en çok dayanışmaya, beraber hareket etmeye ihtiyacımız olan bir dönemden geçiyoruz. Neden? Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Seyircisiz maçlarla son 8 haftayı bitirdik, Türkiye Kupası’nı bitirdik. Belki de ilk ve son defa ligleri temmuz sonunda bitirdik. Önümüzdeki sezon nasıl açılacak? Seyircili, seyircisiz, sınırlı seyircili… Maç günü biletleri satılacak mı? Localar ne olacak? Yayıncı kuruluşun ne yapacağı belli değil. Ne yapacağı belli değil derken müzakereler devam ediyor. Pastanın ne olacağı belli değil. Kulüpler Birliği olarak arkasında durduğumuz karar icabıyla pasta daha fazla kulübe bölünecek. Stopaj konusu hala bizim gibi büyük kulüplerin -Galatasaray, Beşiktaş- büyük kulüp derken pek çok branşı, şubesi olan kulüpler için can suyu olan stopaj iadesi… Bana göre mükemmel çalışan bir sistem yok. Yerine ne konulacak belli değil. Vergileri de keza biliyorsunuz. Yani hal böyleyken en çok dayanışmaya ihtiyaç olan bir dönemde büyük kulüplerin bu tip çekişmelerine üzülüyorum. Ama ben de bir camiayı temsil ediyorum. Mecburen de cevap vermek durumunda kalıyoruz. Benim için Mustafa başkanın sıhhati her şeyden önemli. Kendisine söylediğim şeyi burada da tekrar söyleyeceğim; ‘Başkanım siz sağlığınıza kavuşun, ben şampiyon olmuş kadar sevinirim.’ dedim. Ben aynı noktadayım.
 
Mert Hakan özeline gelince, ne ilk ne son. Kulübüyle imzalamamış, mukavelesi bitmiş boşta olan bir oyuncu için birden fazla kulübün rekabet etmesi, transfer etmeye çalışması ne ilk defa oluyor, ne son defa oluyor. Dolayısıyla onunla ilgili ithamları bir nebze gülerek bir nebze de üzülerek takip ettim. Çünkü işin bir de aslı, astarı var. İşin aslını astarını söylemek zorundayım çünkü futbolcumuz zan altında kalıyor. Bizim ilgilendiğimiz futbolcular olacaktır başka takımların aldığı, başka takımların ilgilendiği bizim aldığımız oyuncular olacaktır. Futbolcu transferinde etik olmayan tek bir şey vardır. Mukavelesi olan oyuncuyla arkadan dolaşıp kulübün haberi olmadan anlaşmaya varmak. Burada öyle bir şey söz konusu değil. Zaten ocaktan sonra son 6 ayıydı, yazın da mukavelesi bitti. Şimdi bize Mert Hakan kasım ayı gibi önerilmişti. Biz o dönem şampiyonluğa oynuyorduk, ligin 20. haftasına kadar şampiyonluğun en önemli adaylarındandık ve Sivasspor çekiştiğimiz takımlardan biriydi. Böyle bir durumda söz konusu bile olamazdı. Yani ne direkt ne de dolaylı bir şekilde. Zaten biz kimle ilgileneceksek direkt kulüple görüşmemiz gerekiyorsa kulüple görüşüyoruz. Dolayısıyla yanılmıyorsam Galatasaray’la görüşülmüş. Yanılmıyorsam değil, kesin. Bir anlaşma yapılmış. O da neresinden bakarsanız bakın yani hangi gözle bakarsanız bakın anlaşma yapmak biliyorsunuz kabul görmüyor bizim mevzuatımızda. Avrupa’da olsanız 6 ay kala istediğinizle anlaşma yapabiliyorsunuz. O anlaşmanın 2 takımın arasındaki önemli bir maçtan birkaç hafta önce olduğu varsayılırsa ki öyle gözüküyor, o daha da enteresan bir durum.
 
MERT HAKAN, “BEN SÖZÜMÜ TUTACAĞIM KARŞI TARAF SÖZÜNÜ TUTMAZSA O ZAMAN KONUŞABİLİRİZ” DEDİ. NİTEKİM ÖYLE OLDU
 
Dolayısıyla mart döneminde pandemi süreci geldi, ligler durdu. Emre Belözoğlu’yla da konuştuk. Dedi ki, ‘Biz şampiyonluk adayı da değiliz, oyuncuyla konuşmak istiyoruz. Galatasaray’la anılıyor, oyuncuyla konuşmak istiyoruz.’ ‘Konuş’ dedik. Mert çok net. Kendisiyle daha yüz yüze görüşmedim, telefonla konuştum, duruşunu gördüm. Net bir duruş sergiledi. ‘Benim sözüm var.’ dedi. ‘10 Haziran’a kadar sözümü tutmak durumundayım. Belli şartlarda anlaştık. Ben sözümü tutacağım, karşı taraf sözünü tutmazsa o zaman konuşabiliriz.’ dedi. Nitekim öyle oldu. O tarihte artık neyse arada verilen sözler. Detaya girmem doğru olmaz. Biliyorum ama başka bir takımın özeli. Biz ondan sonra süreci başlattık. Çocukcağız da bir kere dönüp arkasına bakmadı. Ama oraya kadar da sergilemiş olduğu duruş benim açımdan takdire şayan bir duruştu. Tabii Türk futbolunda yönetimlerin şöyle tavırları var. Bizde de yaşandı geçmişte, isim vermeyeceğim. Bir oyuncuyu tutmak istiyorsun, tutamıyorsun veya bir oyuncuyu transfer ettim diyorsun, edemiyorsun. Dolayısıyla suçlamalar başlıyor, oyuncunun karakteri tartışılıyor. Yok, gittiği kulüpten çok daha fazla para almış bilmem kaç misli para almış. Şunu net bir şekilde söyleyeyim, bizim transferimiz ona önerilenden daha az miktar. Bize geliş şartları onun daha evvel konuşmuş olduğu şartlardan daha makul şartlar. Dolayısıyla ne oldu o süreçten sonra?
 
TRT’DE ÇALIŞAN BİR MEDYA MENSUBU ‘GALATASARAY YÖNETİCİLERİ, BU ÇOCUĞUN MESAJLARINI İFŞA EDERSE NE OLUR?’ DEDİ. ERTESİ GÜN İFŞA EDİLDİ
 
TRT’de çalışan bir medya mensubu ne dedi? ‘Galatasaray yöneticileri bu çocuğun mesajlarını ifşa ederse ne olur.’ dedi. Ertesi gün ifşa edildi. Bizim açımızdan hiçbir sıkıntı yok. Ayıp bir şey de yok orada. Ayıp olan son derece gizlilik olan ve paylaşımı suç olan bir paylaşımı yapmak. Bunlar ne? Bizler, büyük kulüpler baskı altındayız. Herkesin bir yoğurt yiyişi var.
 
VEDAT’TAN SONRA ÇOK İSTENEN BİR OYUNCUYU FENERBAHÇE’YE KAPTIRMAK ORADA SIKINTI YARATMIŞ
 
Anladığım kadarıyla orada bir sıkıntı yaratmış Vedat’tan sonra çok istenen bir oyuncuyu Fenerbahçe’ye kaptırmak. Yarın bir gün bir de kaptırabiliriz. İşin maliyetinde, doğasında olan şeyler. Çok agresifleşildi, yazışmalar kamuoyuna verildi. Çocuk bir nebze endirekt paragöz olmakla suçlandı. Biz 1 liralık adama 3 lira veriyorsunuz diye suçlandık. Demin Sayın Ahmet Ağaoğlu buradaydı, Novak’la ilgili haberi sağ olsun düzeltti. Böyle haberler yapılıyor. Şu dönemde bu polemiklere hiç ihtiyacımızın olmadığını düşünüyorum. Ama cevap da vermek durumundayım. Bizler büyük kulüplerin başkanları, yöneticileri baskı altındayız. Orada sanki baskı biraz daha fazla bizdekine göre. Belki de ikinci bir transfer penceresinde istenen bir oyuncunun Fenerbahçe’ye gelmesi, alışılmış süreçlerden daha farklı bir sonuçla bitmesi, belki orada birazcık içlerinde sıkıntıya, tartışmaya sebebiyet vermiş olabilir. Camiada sıkıntı yaratmış olabilir. O açıklamalarla bir nebze olsun bu sıkıntı giderilmeye çalışılmış olabilir. Tekrar söylüyorum, yarın bizim ilgilendiğimiz birini Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor veya başka takım alabilir. İşin doğasında var. Daha evvel olmuştur, değil mi? Ne ilk, ne son. Şunu net bir şekilde söyleyebilirim. Biz marttan sonra ilk teması yaptık, çocuk 10 Haziran’a kadar ben Fenerbahçe’yle net, somut hiçbir şey görüşemem dedi. 10 Haziran’da ne olması gerekiyorsa olmadı ki bize döndü. Ama ondan bir aldı, buradan bir buçuk aldı, oraya gitti, buraya geldi… Böyle bir şey söz konusu değil. Böyle kaliteli bir oyuncuyu buraya transfer etmiş olmaktan son derece mutluyuz.

Öyleymiş. Bugün gelecekti de idmana katılıp katılmayacağını bilmiyordum. Hoş geldi. İnşallah onun için de, bizim için de, Türk futbolu için de hayırlı, uğurlu olur. Transferler tabii ki devam edecek. İhtiyacımız var. Transfer iki türlü devam edecek; hem içeri gelecekler hem dışarı gidecekler. Burada önemli olan iki senede sağlamış olduğunuz maaş maliyetlerinde, bütçelerinde 92’den 64’e geldik, bu düşüşü devam ettirebilmek. Önemli olan bu. Zaten kulüplerimizin sağlıklı bir yapıya kavuşabilmeleri için gelir-gider dengesi, her kulübün kendine göre bir gelir gücü, ödeme gücü var, ona göre de borçlanabilme veya taşıyabileceği bütçe var. Bunları dengeleyebilmemiz lazım.
 
Bunları dengeleyebilmemiz lazım. Bu da zaman alacak. Bugünden yarına olmayacak. O yüzden transferler devam edecektir.

(Sosa’ya ilişkin sorulan soru üzerine) Ben bitmemiş hiçbir transferi konuşmam. Bana getirilen bir öneri yok bu konuda. Gelirse de bakarız ama biz de sınırlı olan cephanemizi çok iyi kullanmak durumundayız. Sizler de biliyorsunuz ki kuvvetlendirmemiz gereken mevkiler var. Onu da yapacağız. Manevra alanı sıkıntılı olduğu zaman bazen seçimler yapmak zorundasınız. Bir mevkiden feragat edip öbür mevkiye odaklanmalısınız. Onları da aramızda yapacağız. Hocamıza bir kez daha hoş geldin diyorum. Hocamızla Emre Belözoğlu çok yoğun çalışıyorlar. İyi işler çıkartıyorlar. Bizler de yöneticiler olarak son adımda devreye giriyoruz. Hayırlısı diyelim.

HARCAMA LİMİTLERİNDE 18 MİLYON EURO’YA İNMEK İMKANSIZDAN ÖTE BİR DURUM

(Nihat Özdemir’in özel banka da olsa Fenerbahçe yapılandırma yapsın, kabul edeceğiz açıklamalarına yönelik sorulan soruya) O aslında stratejik bir açıklama çünkü devre arasında kabul etmediler. Sınırlı kabul ettiler. Haksız fiile sebebiyet vermekten ciddi hukuki sonuçlara neden olacak bir süreçteyiz. Ne demek istiyorum? Aynı şekilde muamele yapman gerekiyor. Bankalar Birliği’ne yapılan yapılandırmaya nasıl muamele yapıyorsan bir kulüp münferit yaparsa ona da aynı şekilde muamele yapman gerekebilir. Biz köşeye sıkıştırılmış vaziyetteyiz. 64’ten 18’e inmek söz konusu bile değil. Mümkün değil. Olası değil. İmkansızdan öteye bir şey. Böyle yaptığınız zaman nasıl bir şey biliyor musunuz? Ben bugün federasyona gideceğim ve diyeceğim ki; 4 hafta içinde Levent’te bir daireye taşın. Mercedesleri falan bırak. Bisikletle işe gidin. Bilmem kaç yüz kişilik çalışanını 50 kişiye indir ve bunu da hemen yapıver. Hiçbir farkı yok. Şöyle bir farkı var. Bizde sözleşmeler var. Yükümlü olduğumuz taahhütnameler var. Sen bana diyorsun ki her şeyi elinden çıkar. Gerekiyorsa çöpe at, değerlilerini değersizleştir. Hiçbir pazarlık gücün kalmasın çünkü bu oyunculardan bir şekilde kurtulman gerekiyor. Oyuncular da bilecek. Adam isterse ayrılır, maaşını da alarak ayrılır. Olmayacak duaya amin dememiz isteniyor. Bu düzeltilmek zorunda. Mümkün değil. Biz demiyoruz ki parayı çarçur edelim. İki senede yaptığımız ortada. Zaten düşürüyoruz. Çok ciddi kaynak yarattık. Borç ödedik. Doğru istikametteyiz. Ters istikamete gidersek, çarçur etmeye başlarsak o zaman gelin ve bizi ikaz edin. Dolayısıyla limitlerle ilgili yapısal sorunlar var. Bunlardan bir tanesi de Kasımpaşa ile yaşadığımız. Her kulübün borçlu olduğu düşünülerek hesaplama sistemi ona göre kurgulanmış. Bir bakıyorsun ki en sağlıklı, en karlı kulüp en düşük harcama limitini alıyor. Kendi içinde yanlış. Ama ne olacak? Şimdi düzeltilecek. Aslında bu da oyun oynanırken oyunun kurallarını değiştirmek. Kurul, talimat ne derse onu uygulamak zorunda. Toplantıda da yanlışlıklar olduğunu söylediler. Hatalar var. Biz bunu vurgulamak zorundayız. Talimatnameyi değiştirecek yer; Türkiye Futbol Federasyonu’dur. Onlar da kendilerine has bir metalürji geliştirmişler. İşlerine geldiği zaman 20 kulübün imzası olsun. Tamam, olsun da senin ne işin var? Federasyon talimatları değiştirebilir, kurul değil. Senin irade göstermen lazım. 20 kulüp kabul etti, 19 kulüp kabul etti. 2 kulüp kabul etmeyince olmayacak mı? Bu nasıl bir demokratik sistem? Ciddi bir süreçle kafa kafaya gelmek üzereyiz. Geliyoruz da. Bakalım nereye gidecek. Ama biz hazırlıklıyız. Sabırlıyız ama hazırlıklıyız.

İŞİMİZE GELİNCE OMUZ OMUZA VERMEK, İŞİMİZE GELİNCE ‘YOK KARDEŞİM BİZ BUNU KABUL ETMİYORUZ. OYUN OYNANIRKEN KURALLAR DEĞİŞMEZ.’ DEMEK SIĞ BİR MAZERETE SIĞINMA ŞEKLİDİR

Bir tane daha örnek vereyim. Bu sene lig bitti. Diyelim ki bir takım 1 puanla şampiyon oldu. Biten sezon inceleniyor. Bir sıkıntı görülürse puan silmeye kadar gidecek cezalar var. Diyelim ki puan silmelik bir ceza var. Puan bir sonraki sezon siliniyor. Ama bir puanla şampiyon olmuş. Belki üç puanı silinecek ve bu sezon uygulansa şampiyon değişecek. Bu da yapısal bir hata. Nasıl VAR kurulduktan sonra, uygulamaya geçtikten sonra bir sürü düzeltmeler ve iyileştirmeler yapıldı; buna da ihtiyaç var. Ancak rekabet unsurlarını göz önünde bulundurup işimize gelince omuz omuza vermek, işimize gelince ‘yok kardeşim biz bunu kabul etmiyoruz. Oyun oynanırken kurallar değişmez.’ demek bana göre son derece sığ bir mazerete sığınma şeklidir. ‘Ben rakiplerimden birisinin kuvvetlenmesini istemiyorum’ dersen; buna tamam, amenna diyeceğim. Ama mesela Kasımpaşa’daki düzeltme de talimatların değişmesi. Bugün talimatname hesaplandığı gibi uygulansa Fenerbahçe’nin eksi 450 Milyonu olması lazım. Eksi harcama limiti olur mu? İki sene sonra, üç sene sonra anaparalar hesaba katıldığında diğer kulüplerin de harcama limitleri eksi çıkacak. Neresinden bakarsanız bakın bu düzeltilecek. Bugün mü yoksa yarın mı öbür gün mü? Bunu zaman gösterecek. Ama bugün Fenerbahçe’ye federasyon tarafından yapılan muamele, bu beklenti hiçbir şekilde gerçekçi değil, uygulanabilir değil. Neresinden bakarsanız bakın kabul edilebilir de değil. Biz dedik ki ‘sadece bize has bir konu. Anapara bu sene hesaplamadan çıksın.  Zaten anaparayı ödeyemiyordun. Öbür büyük kulüpler yapılandırma yaptı. Onlar gibi muamele görelim.’

SEN DAHA 2010-2011 ŞAMPİYONUNUN KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEMİYORSUN

Nihat Bey, ‘yok, efendim ben senin yerinde olsam imzalardım. Ben şirketlerimde imzalıyorum.’ dedi. Ben de imzalarım. Hazine garantili borçları ben de imzalarım. Kendi şirketlerinin yaptığı bütün işler hazine garantili. Bir de bunu yapıp dışarı haber sızdırması… ‘Yok, efendim Fenerbahçe başkanı neden imzalamıyor?’ Sanki biz kulübümüzü sevmiyoruz, kulübümüze bağlı değiliz. Onun için sanki Fenerbahçe çok daha şey. ‘Ben olsam imzalardım’ Sen daha 2010-211 şampiyonunun kim olduğunu söyleyemiyorsun. Tamam, ağzın sürçmüş olabilir. Yanlış ifade etmiş olabilirsin. Düzeltme imkanın vardı. Onu bile söyleyemiyor. Çıkmış ‘ben Fenerbahçe başkanı olsam bunu imzalardım. Ben şirketlerimde imzalıyorum’ diyor. Bir de bunu haber yaptırıyor. Bunlar çok komik şeyler. Trajikomik olaylar. İnşallah aklıselim muvaffak olacak. Fenerbahçe’ye uygulanabilir bir limit bir şekilde çıkacak.

KULÜPLERİN SAĞLIĞINA KAVUŞABİLMESİ İÇİN 10 YILLIK YAPILANDIRMA YAPILMASI ŞART

Yapılandırma aslında bu işin en önemli ayağı. Bankalar Birliği, onların hiçbir mecburiyeti yokken yapılandırma yapıp kulüpleri bir şekilde ayakta tutmaya çalışıyorlar. Ama yapılan yapılandırmanın gerçekçi olmadığını onlar da biliyor. 5 yıl olamayacağını onlar da biliyor. Olması gereken ne dediğimiz zaman; 10 yıl. İki veya üç yıl ödemesiz. Aslında model konusunda aynı sayfada olduğumuzu söyleyebilirim ama bir şekilde ‘haydi yürüyün’ denmesi gereken bir durumdayız. Biz yapılandıramadığımız için de doğal olarak anapara harcama limitlerine ekleniyor. Biz diyoruz ki; ‘bu kulüpler, bu borçları ödeyecek ekonomiyi üretiyorlar. Gelirleri var.’ Nasıl diğer kulüpler, diğer sektörlerde yapıldığı gibi ki biz kendi bankamızda da çok yapıyoruz. 7, 8, 9 yıllık sözleşmeler, faiz indirimi, hatta faiz gelirlerinin bir kısmını zarara atıp, hatta gerektiği zaman da para verip, yeni kaynak verip müşterimizi ayakta tutup borçlarını ve kredilerini ödemelerini sağlıyorsak aynı şeyin futbol sektöründe de yapılması lazım. Böyle bakılması lazım. Hatta futbol sektörüne ekstra böyle bakılması lazım. Çünkü kulüplere el konmayacaksa ki konmayacağını varsayıyorum. Hiç olmazsa özel sektörde bir sürü başka türlü kendini garantiye alabileceğin imkanlar var. Fakat futbol kulüplerinde öyle değil. Bilhassa bu kulüplerin sağlığına kavuşabilmesi için 10 yıllık yapılandırma yapılması şart. İnşallah da olur, olacak. Herkesin konuştuğu Kefalet maddesi var. 4 ayrı yerden görüş aldık. Kendi kulübümüzün avukatları, banka işi olduğu için kendi bankamızın avukatları, şirket avukatları ve bununla beraber Türkiye’nin en önemli hukuk bürosu olan Pekin&Pekin’in de görüşünü aldık. Apayrı zamanlarda, birbirinden habersiz görüşler yazdılar. Birebir aynı şeyi söylüyorlar. Ancak bankalar diyor ki ‘böyle değil, siz yanlış yorumluyorsunuz.’ O da çok önemli bir şey. Buluşacağız ve bizim yorumlarımızı göstereceğiz. Onlar da kendi yorumlarını gösterecek. İnşallah bir orta yol bulabiliriz. Çünkü mevcut bir yönetimin hiçbir şekilde kendinden kaynaklanmayan sıkıntıları, borçları mali yapıya tamamen şahsi kefil olmasını beklemek dünyanın hiçbir yerinde kabul edilebilir değil.  Şöyle bir şey söyleyebilirsiniz. Bazı kulüpler imzaladı. Bu onların bileceği iş. Fenerbahçe’nin yükü hiçbir kulübün yüküne benzemez. Çok daha fazla bir yükü var. Bugün sana yaptırım uygulamazlar. Sana uygularlar. Kime, nasıl yaptırım uygulanacağı da belli değil. Ben aptal mıyım? Ben de bir bankanın yönetim kurulu başkanıyım. 250 milyonu almak varken neden onu geri çevireyim? Alabilsem o zamandan TL’ye döneceğim vs. Demek yapamıyorsam bir nedeni var. Bu nedenleri de sıraladığım zaman ‘haklısınız’ deniyor. Haklıysak o zaman doğru sistemi kurgulayalım. İnşallah orta yolu bulacağız.

Basın Fotoğrafları