ATLETİZM

Batuhan Eruygun: Fenerbahçe her konuda zirveyi temsil ediyor

15 Mart 2019 Cuma 20:16

Kazandığı madalyalarla, kırdığı rekorlarla adından sıkça söz ettiren milli atletimiz Batuhan Eruygun, TRT SPOR'da yayınlanan ve Yasin Dallı'nın moderatörlüğünü yaptığı "Ajans Saati" programına konuk oldu.

Programda Ersin Şiyan, Uğur Demirkırdı ve Mustafa Karagöl’ün sorularını yanıtlayan milli atletimiz Batuhan Eruygun’un açıklamaları şu şekilde:

“Güzel giden bir kariyer sonrasında ara vermeniz gerekiyor. Küçüklüğümüzden bu yana sporla uğraştığımız için hayatımız aslında hep mücadeleyle geçti. Psikolojimiz ve vücudumuz o kadar alışmış ki bu duruma sürekli bir mücadele içindesiniz. Bu hastalık süreci de aynı bu şekildeydi. Açıkçası sporcu olmanın avantajını da yaşadım, bu hastalığın seyrinde. Mesela hiçbir zaman kan değerlerim düşmedi. Eğer ki kan değerleriniz düşerse tedaviyi alamayabiliyorsunuz. Bu süreçte kan değerlerim az önce de ifade ettiğim gibi hiç düşmedi. Gününde, saatinde tedavimi olabildim. Tabii tedavim zor bir süreçti. Aslında hastalık size bir o kadar uzakken bir o kadar da yakın. En güçlü dediğimiz atletlerin bile başına bu tarz şeyler gelebiliyor. O süreci atlatmak zor oldu ancak ailem hep yanımdaydı. Ailem, en büyük destekçimdi. Benim branşım Türkiye’de çok gelişmiş bir branş değil, açıkçası. İyi dereceleri yapmaya da yeni yeni başladık. Mesela ilk defa 14 saniyenin altında bu sene ben koştum. Tabii bu yeteneğin verdiği bir şey ama bu hastalık aynı zamanda beni daha da savaşçı bir hale getirdi. O dönemde spora yeni başlamıştım, ceza sürecim vardı ve o süreci de tamamlamıştım. Herhangi bir kulübe bağlı değildim. Öncesinde Fenerbahçe ile bir transfer görüşmelerimiz oldu ama ara vermek durumunda kaldık. Bu rahatsızlığımın ardından Fenerbahçe Spor Kulübü ile anlaştık ve Fenerbahçe de bu süreçte bana destek oldu. Kendi branşımda ilk psikolojik branşları aşarken kulübün desteği çok büyüktü. O dönemde Türkiye Atletizm Federasyonu’nun da bir jesti oldu bana. Türkiye Salonu Şampiyonası’nda arkadaşlarım benim fotoğraflarımın basılı olduğu tişörtlerle koştular. Kazananların ödüllerini de ben vermiştim, Federasyon başkanım ile birlikte. O gün benim için çok özeldi. O günden sonra ameliyat oldum ve başarılı bir operasyon geçirdim. Bunun sonucunda 1 yıl ara verdim ve vücudumun dinlenmesi gerekiyordu. O 1 yılın ardından tekrar yarışmaya başladım ve o sene düzenlenen şampiyonayı ben kazandım. Yani insanlara madalyalarını verdiğim yarışın en üst basamağında bu sefer ben vardım. Bu çok da güzel bir hikayeydi. Tedavi olurken bile finish çizgisini birincilikle geçtiğim anın hayalini kuruyordum. Nitekim şampiyon sporcular da hep böyledir."

“Derece olarak bakıldığında salon sezonunda daha başarılı bir grafiğim var ama ben açıkta daha iyi olduğumu söyleyebilirim. Çünkü gittikçe hızlanan bir yapım var. 110 metre engelli 10 engel ve ben 5’inci engelden sonra açılmaya başlıyorum. Aynı anda giderken bile rakiplerimin önüne geçebiliyorum. Süratimi artırabiliyorum. 60 engelde derece olarak daha başarılı olmamın sebebi de, salonda koştum, araya farklı şeyler girdi. Son dönem içinde kışın koştuğum 7.91’lik derece yaz sezonunda 13.70 gibi bir dereceye tekabül ediyor. Bu da iki olimpiyat öncesindeki 13.64’lük dereceye çok yakın. Geçtiğimiz yıl bir yarışma programına katıldım, 3 hafta kadar orada kaldım ve bağışıklık sistemimin zarar görmesi üzerine yarışmadan ayrıldım ve pistlere geri döndükten sonra katıldığım yarışta tekrar rekor kırdım. Yaklaşık 3 ay antrenman yapamadım 7.90’ın üzerine ondan sonra 13.99 koştum, yani 1 salise benim için çok büyük anlam ifade ediyor. 13.99 demek Türkiye’de psikolojik bir sınırın aşılması demek. 14 saniyenin altında 100 yıllık atletizm tarihinde koşabilen hiçbir sporcu yok. Herkes bunun için uğraştı, herkes bunun için çabaladı ancak bana kısmet oldu. Bunu 13.85’in altına da çekmeyi düşünüyordum ama bazen de şans sizin yanınızda olmalı. Şunu da söylemek istiyorum; ben antrenörsüz çalışıyorum, çünkü Türkiye’de beni çalıştırabilecek engelli antrenörü olduğunu düşünmüyorum. Bireysel olarak çalışıyorum ve derecelerimin de üzerine koyduğumu söyleyebilirim.  13.99 için daha önce 2-3 sezon antrenman yaptığımızda 14.20-14.16 gibi derecelere çekebilmiştik. Ancak ben uyguladığım program ile 13.99 yaptım ve demek ki bir şeyleri doğru yapmışım.”

“Milli sporcuların birbirleriyle iletişim halinde olmasından yanayım. Birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var. Olimpiyat kotasından bahsetmek gerekirse, Dünya Atletizm Federasyonu bir baraj belirliyor. O baraj derecelerini geçmeniz gerekiyor.  Şu an yayımlanan baraja bütün ülkeler tepki koydu, çünkü 11 metre engelli için konuşmak gerekirse, 13.32 gibi bir baraj yapmışlar ve 13.32’yi koşabilen 32 kişi var şu anda, dünyada.  Ama 64 kişi olimpiyatlarda yarışıyor, seçmeler dahil. Ön eleme olursa sayı artabiliyor.  Çok yüksek baraj dereceleri var ve şartlar da çok zor. Yani kamp döneminiz, beslenme programınız, fizyoterapist ve gelir durumunuz, bunların hepsi çok önemli ve bu şartlarda istenilen dereceleri yapmak da zor. Bunu sağlayacak şartlar nasıl oluşur, bilmiyorum ama ben iyi ki Fenerbahçe Spor Kulübü’ndeyim. Çünkü her konuda gerçek anlamda zirveyi temsil ediyor. Fenerbahçe’de olmasaydım işler daha da zorlaşabilirdi.”

“Burhan Felek Spor Kompleksi’nin içinde Ekrem Koçak Atletizm Pisti var. Bütün branşlar hazırlıklarını burada yapardık. Herkesin bir kondisyona ve antrenmana ihtiyacı var. Burhan Felek kapanalı yaklaşık 5 yıl oluyor. Şu an İstanbul’da A Takım’da benim haricimde yarışan İstanbullu kalmadı. 80 milyonun dörtte birinin yaşadığı şehirde sadece bir tane atlet var. İstanbul’da üst düzey anlamında atletizm bitti. Eskiden çoğunluğunu İstanbullu atletler oluştururdu. İstanbul’da iki saha var söyleyebileceğim. Olimpiyat Stadı zaten şehrin dışında ve rüzgar alan bir yer. Orada antrenman yapılması mümkün değil. Atletizm Federasyonu’nun bir salonu var. İyi ki var. Türkiye’nin tek salonu. Büyük eksiklik.”

“Türk sporu o süreçte çok zor bir durumdaydı. Sporcular da günah keçisi oldu. Bu konuda sıkıntılar çeken de biz sporcular oldu. Benim hatam, yanlış kişilere güvenerek onlara inanmak oldu. Sporda bir takviye almayacağın sürece daha ileri bir seviyeye gelinemediğini söylediler. Benim ilk antrenörüm Aytaç Özbakır, bu konulara çok uzaktı. Hiçbir zaman bunun içinde olmadı ve kötü olanı da vurguladı. Başka antrenörlerle çalışmaya başladığım zaman ise, yine bu düşünceler gelmeye başladı. Bir tanesi diyor ki, ‘Avrupa’da ve Dünya’da derece almak istiyorsan bunlardan almalısın’ Bu şekilde kandırılıyorsunuz. O dönemde kimse size destek olmuyor. Cezayı aldınız ve sanki tek suçlu sizmişsiniz gibi davranılıyor. Hatam büyük ama herkes size sırtını dönüyor. Dünyada cezası affedilen ilk sporcuyum.”

“Doping Komisyonu ile işbirliği yaptım. Nereden aldığımı, bu işlere nasıl bulaştığımı anlattım. Bu işin kötü bir iş olduğunun farkına vardım ve bunun sorumluları ceza almadan bu işe devam etsin istemedim. Bu sayede de birileri bu işten ceza aldı. Aynı zamanda atletizmden de uzaklaştırılmış oldular. Şu anda üstümde herhangi bir ceza gözükmüyor. Doping Komisyonu ile birlikte okullara seminerlere gidip, milli takıma gidip bu işin kötülüğünü anlatıyorum. Sonrasında da hastalandım ve doping sürecinde kullandığım ilaçla da bağlantılıydı. İnsanları bilgilendirerek onlara örnek de olmuş oluyorum. Büyük sıkıntılar çektim ama şu anda insanlara yardım edebiliyorum. Sporun da üstünde bir şey yapıyorum şu anda. İnsanlara yardım ederek umutlarını yükseltmek daha da gurur verici bir şey bence.”

“110 metre engelli koşabilmeniz için çok komplike bir yeteneğiniz olması gerekiyor. İyi sıçramalı ve süratli olmalısınız. Kuvvet ve koordinasyon da çok önemli.”

“Efsane olmak aile geleneğimiz. Dedemi emekli savaş pilotu. Vecihi Hürkuş’un hem hocası hem de arkadaşıymış. Babam da aynı şekilde ve lakabı ‘atom karınca’. Hentbolun efsane isimlerinden biri. Ben de birçok şeyin ilkini başardım. Türkiye’de yaptığım ilkleri saysam 10’u geçer. İnsanlara ilham ve umut olmak gibi bir hedefim var.
"

Haberin diğer fotoğrafları

/